Nurten DEMİR'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:

 

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

KENDİNİ AŞMANIN ÖĞRETMENLERİNDEN...

 

1. BÖLÜM

YENİLGİYE TESLİM OLMADI

Gayrettepe'nin izbe hücrelerinden birinde, karanlıkta, tek başınaydı. Vücudundaki işkence ağrıları aklına bile gelmiyordu.Yenilmişti. Onuru yaralanmıştı. Bir devrimcinin aldığı onur yarasından daha ağır ve acı veren ne olabilirdi ki. Kapı hızla açıldı. "Hazırlan, eşyalarını topla. Gidiyorsun" dedi iriyarı, ilk bakışta bir hayvanı andıran polis. Kalktı isteksizce. Annesinin gönderdiği bir iki parça elbiseyi alıp çıktı.

Arabada dışarıyı boş gözlerle izliyordu. Ne son ses çalınan Ozan Arif'i ne de polislerin birbirine ettikleri küfürleri duymuyordu. DGM'nin önüne geldiler. Tutuklanmak ya da serbest kalmak hiçbirini düşünmüyor, kendini kötü hissediyordu. Birlikte tutuklandığı yoldaşlarıyla Sağmalcılar Hapishanesine getirildiler. İşlemler yapılıp yukarı çıkıldığında temsilci yaklaşıp hoşgeldin diyerek yoldaş sıcaklığıyla kucakladı. İşkenceden sonra o sıcak gülümseme Nurten'i iyice etkiledi. Ezikliği daha da arttı. Gülümsemesine karşılık verdi ama her zamanki Nurten gibi değil. Temsilci elindeki poşeti alıp koğuşa bıraktı. Nurten aklından binbir şey geçiriyordu. "Yer yarılsa da içine girsem" diye düşünüyordu. Koğuşa girdiğinde bütün yoldaşları etrafını sarıp kucakladılar. Kucaklarken hepsi incitmekten korkarak sarılıyordu. İşkence merkezinden geliyordu, ağrıları vardır düşüncesiyle hepsi hassas yaklaşıyorlardı. Bir yoldaşı banyosunu yaptırdı, saçlarını kurutup taradı. Süt, bisküvi, tuzsuz peynir getirdi bir diğer yoldaşı. İsteksizce bir iki lokma aldı. Oysa kurt gibi acıkmıştı, günlerdir açlık grevindeydi ama yiyemiyordu. Hapishane üzerine çökecek gibi hissediyordu.

Bu yenilgi Nurten'e ağır gelmiş, kişiliği yaralanmıştı. O da biliyordu bir devrimci sadece dost sofrasında bir de harman dalında diz kırardı. Bir devrimci boyun eğmezdi. Ama Nurten boyun eğmişti. Nurten'le konuştu sorumlu yoldaşı. Nurten yaşadığı her şeyi anlattı. Nurten'in ruh hali iyi değildi. Sorumlu yoldaşı voltaya çağırıp bir süre sohbet etti. Ne yapmak istediğini, kendini aşmak isteyip istemediğini sordu. Nurten bir cevap veremedi o an. Hiçbir şeye hakkı olmadığını düşünüyordu. "Artık bana şans da verilmez" diye düşünüyordu.

Hapishanede yaşam, yoldaşlarının tavrı, ilişkileri Nurten'i etkiliyor, sorgulamasını daha da derinleştiriyordu. Sorumlu yoldaşı bir gün "eğer yenildiğinde kalkmıyorsa düzeni seçiyorsa asıl o zaman yenilmiştir insan. Çünkü artık düşüncelerini de teslim etmiştir düşmana. Bencilce davranıp her şeyi kendi zaaflarımızla düşünüp, fedakarlık yapıp kalkmazsak asıl yenilgi odur. Biraz da şöyle düşün. Yalnız değilsin, hareket yanında." demişti.

Nurten yenilen ne ilk devrimciydi ne de sonuncu. Nurten'in şube tavrı olumsuz olduğu için hareket tarafından ceza alarak sempatizan konumuna indirilmişti. Zaaflarından bir anda kurtulması elbette kolay değildi. Kendine emek vermesi, bir bedel ödemesi gerekiyordu. Nurten de bunu yaptı. Uzun bir süre kendisiyle hesaplaştı. Düzendeki yaşamını, onu yenilgiye götüren kişiliğinde düzene ait eksik ve zaaflı yanları ve daha buna benzer pek çok hesaplaşma, tartışma yürüttü kendisiyle. Ama en önemlisi bu hesaplaşmaları sağlıklı, devrimci tarzda yapıyor olmasıydı.

Zaaflarını, eksikliklerini düşündüğü gibi kendi dinamiklerini de düşündü. Dinamikleri vardı Nurten'in. Yoldaşlarını seviyordu. Halkını, hareketini seviyordu. Şehitlerine bağlıydı Nurten. Bunlar onu mücadeleye bağlayan önemli dinamiklerdi. İş bitirici, girişken, yapıcıydı.

Devrimci saflara da mücadele ederek gelmişti. Geldiği ortamı düşündükçe kendini aşma isteği güçleniyordu.

1970 yılında doğmuştu. Ailesi Elazığ'lı Kürt bir aileydi. Devrimci olmadan önce kim olduğunun farkında bile değildi Nurten. Üsküdar İmam Hatip lisesinde bitirmişti okulu. Kendini köleleştirmek isteyen bir yaşamın içinden çıkıp gelmiş, bir zafer kazanmıştı Nurten.

1989 yılında muhasebecilik yaparken devrimcilerle tanışmış, devrimci yaşamını coşkulu, cesur bir tarzla sürdürmüştü. Polis olan abisini defalarca dövmüş, ailesiyle ciddi kavgalar etmişti. Nurten bu savaşı da kazanabilirdi. Bu güce, iradeye sahipti. Güç hareket, halkı, şehitlerdi.

Nurten hapishanede kendini çözümleyip, aştıkça, yaşamı sahiplenmeye başladı. Okuyor, soruyor, kendini geliştiriyordu. Tutuklanmadan önce iki kez daha gözaltına alınmış, gördüğü işkencelerden korkup geri adım atmamıştı.

Nurten'in ailesi de gelip gittikçe dönüşmeye başladılar. Zamanla devrimcileri sahiplenen, etkinliklere katılan annesi emekçi bir kadındı. Nurten küçükken babası ölmüş, annesi de çocuklarına hem annelik hem babalık yapmış, çalışıp onları büyütmüştü. Ezilmenin ne demek olduğunun çok iyi farkındaydı.

Nurten altı ay süren tutsaklığın ardından yenilenerek çıktı. Özgürlüğüne kavuştuğunda coşkulu, savaşma isteğiyle doluydu.

 

2. BÖLÜM

"... ÖRGÜTÜM AİLEM DEMEKTİR"

Evin hanımıyla oturmuş sohbet ediyorlardı. Kapı çalınca kadın kalkıp bakmaya gitti. Nurten heyecanlanmıştı. Haftalardır görev almak için bu evde bekliyordu. Zaman ilerleyip, ses seda çıkmayınca kimi zaman "acaba hiç görev verilmeyecek mi" diye kaygıya kapılıyor, sonra da "hareket mutlaka beni alacak" deyip olumsuz düşüncelerinden sıyrılıyordu.

- Postacı gelmiş, dedi kadın içeriye girdiğinde. Nurten yine boşuna heyecanlandığını düşündü. Öğle yemeği için evin hanımıyla birlikte hazırlığa başladılar.

...

Nurten hapishaneden çıktığında ilk işi yoldaşlarının yanına gidip, hareketten görev istemek oldu. Ne var ki, Nurten'e görev verilmedi. Ama o yılmadı. Kararlıydı, savaşacaktı. Günlerce haftalarca hareketin kendisine görev vermesi için tüm ilişkilerini zorladı.

Mücadeleye başladığı günden tutuklandığı güne kadar Kadıköy Kültür Araştırma Derneğinde ve mahalli alanda çalışmıştı Nurten. Sık sık o günleri düşünüyor, tekrar mücadele etme özlemiyle doluyordu.

Çalışma yaptıkları bir mahalleye uzun bir aradan sonra bir yoldaşı ile tekrar gitmişlerdi. Su başında bekleyen kadınlar onları görünce sevinmiş "siz nerelerdesiniz" diye boyunlarına sarılmışlardı. Devrimcilerin halka, halkın devrimcilere duyduğu sevgiydi aslında somutlanan. Duygusal bir atmosfer oluşmuştu o anda. Nurten ve yoldaşı hem çok sevinmiş, hem de ağlamamak için zor tutmuşlardı kendilerini. İçlerinde bir yığın duygu yoksul gecekondu mahalleleri arasından geçip gitmişlerdi. ...

Nurten'in hareketine duyduğu güven boşuna değildi. O kendini aşmak, mücadele etmek istiyordu. Hareketin savaşmak isteyen kimseyi geri çevirdiğini görmemişti bugüne kadar.

Nihayet beklediği olmuş, çabaları sonuç vermişti. Bir yoldaşı, ne yapmak istediğini sormak için onu görmeye gelmişti. Nurten onu görünce çok mutlu olmuştu. Başından geçenleri, çabalarını anlattı uzun uzun. Özellikle bir olay onu çok etkilemişti. "Çıktığımda bizimkilerin bir konserine gitmiştim. Beni daha önce tanıyanlar kovdular. Buna çok üzülmüştüm. Ağlayarak eve döndüm. Önce kızdım insanlara. Ama daha sonra onlarla gurur duydum. İnsanlarımız hareketi, değerlerini koruyamayanları nasıl da dışlıyorlar" diye. Şu bir gerçek ki, özellikle hapishane sürecinden sonra insanlarımızın tüm olumsuz yaklaşımlarına rağmen harekete olan güvenim hiç sarsılmadı. Tutuklanmadan önce güvenim zayıfmış, yenildim. Ama devrimci hareket öyle büyükmüş ki, beni bile adam etti" diye anlattı bu olayı.

Burjuva basında Nurten hakkında yalan haberler çıkmıştı. Gerçekten de çalışma yaptığı bir çok bölgedeki insanlar bu haberlere inanmış, gıyabında Nurten'i yargılamışlardı. Bir çok insan Nurten hakkında olumsuz konuşuyordu. Ancak hareket alınan bu bireysel, tepkisel tavırları doğru bulmamış, onaylamamıştı. Bundan öte olması gereken örgütsel, savaş gerçeğinin kuralları içinde davranabilmekti. Hareketin Nurten'e yaklaşımı "hoş görmeyeceğiz ama hareketin dışına düşmediği sürece hor da görmeyeceğiz" olmuştu. Kaybedilen her insan karşı devrimin kazandığı bir insan olacaktı çünkü. Nurten'in samimiyeti ve savaşma isteği netleşince hareket Nurten'in kapısını çalmakta gecikmedi.

Nurten'i görmeye gelen yoldaşı bir süre sonra onu alıp bir eve yerleştirmişti. Nurten şimdi de sabırsızlıkla görev alacağı günü bekliyordu.

...

Evin hanımı ve çocuklarla kucaklaşıp ayrıldı. İçi içine sığmııyordu. Nihayet isteğine kavuşmuştu. Israrlı, kararlı tavrıyla harekete yeniden kendini kanıtlamış ve görev almıştı. Hem de savaşın en sıcak cephesinde.

'92 yılının Ocak ayıydı. Soğuğa aldırmadan, elinde küçük valiz hızlı hızlı yürüdü sokaklarda. Randevuya geç kalmak istemiyordu. Artık o bir SDB savaşçısıydı, mutluydu. Harekete yazdığı en son notta "ben kendimi örgütümün bir parçası olarak görüyorum, benim için örgütüm ailem demektir" diye yazmıştı.

 

3. BÖLÜM

ONURLU BİR YİĞİTTİ

Nurten Kasımpaşa'da indi dolmuştan. Kendini kontrol edip eve gitti. Bu eve taşınalı daha bir kaç gün olmuştu. Bütün gün sokaklarda sıcaktan iyice bunalmıştı. Hemen soğuk suyla elini, yüzünü, ayaklarını yıkadı, rahatlamıştı.

Biraz sonra birlikte kurumlaştığı yoldaşı İsmail de geldi eve. Beraberinde biraz ilerdeki elektrik tamircisini de getirmişti.

- Gel dayı, bozukluk şu tarafta diye adama arızayı gösterdi.

Elektrikçi gittiğinde hava iyice kararmıştı, işi de uzun sürmemişti zaten.

Nurten ve İsmail akşam yemeği için hazırlıklara başladılar. Yeni taşındıkları için tam yerleşememişlerdi. Yemekten sonra bu işle uğraşacaklardı.

Her zamanki gibi ikisinin de silahı yarım tetik, bellerine takılıydı. Üssün içinde silahsız dolaşmamak kuraldı.

Kapı çalındı. Kuşatılmışlardı. Karanlığın cellatları katil polisler onları katletmek için gelmişlerdi.

...

Silah sesleri on-onbeş dakika sürmüştü.

Nurten 14 Temmuz akşamı yoldaşı İsmail Akarçeşme ile birlikte yiğitçe direnerek ölümsüzleşti.

 

***

 

Aile üyeleri anlatıyor:

Omuzbaşımızdaki eksikliğini hep hissettik”

 

Nurten’in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ilin gereği gerici düşüncelerle kuşatılmış, feodal bir çevresi vardı. Yaşam mücadelesinin dayattığı zorunluluk gereği ailesi 1980 yılında İstanbul'a göç etti. Fakat, İstanbul'da aileyi daha büyük sorunlar ve yoksulluk karşılamıştı. Ekonomik durumları ise toplumun geneline göre iyi derecededir. Nurten, İstanbul'da kendi insiyatifi ile Üsküdar İmam Hatip Lisesi'ne gitmiş, ortaokulu burada bitirmiştir. Babasının hastalığı ve ailesinin geçimine katkı olması nedeniyle annesi gündelik işlerde çalışmaya başlamış, Nurten ve küçük erkek kardeş, eğitimlerini sürdürmüş, ablası ev işlerini üstlenmiştir. “Mutaassıp, ailesinin sözünden çıkmayan, ne istenirse onu yapan” bir evlat değil, insanlara karşı sevecen, onların sorunlarını paylaşan, asi ve coşkulu bir insandı. Kendi doğrularını uygulamaya çalışan ve imkanları ölçüsünde hayata geçiren bir yapısı vardı. Lise döneminde yine kendi iradesi ile İmam Hatip'i bırakıp Liseye başlamış, lise sürecinde işe girmiş ve ailesinin ekonomisine katkıda bulunmaya başlamıştır. Emekçi sınıfın ve ailesinin sorunlarını daha yakından tanımaya ve çözümü için alternatifler aramaya başlamış, iş çevresindeki birkaç demokrat insandan sorunun kendisine özgü olmadığını ve halkın sorunu olduğunu öğrenmiştir. Lümpen ve gündelik arkadaş ilişkileri, sıradan güdelik işler Nurten'i tatmin etmemeye başlamış, araştırmaya ve okumaya girişmiştir. Şimdi sorunlarının kaynağını ve nedenlerini ve çözümünü daha iyi bilmektedir. Okulunu bitirdikten sonra muhasebeciliğe başlamış, devrimci-demokrat insanlarla ilişkilerini geliştirmiş, demokratik kitle örgütlerinin içinde olmaya başlamıştır. Mahalli örgütlenmelerde aktif görevler almış, canla başla çalışmıştır. O artık sadece bir taraftar değil, örgütlü bir insandır. Ayrıca insanlara doğruları göstermek için o sıcak ve sevecen, yeri geldiğinde ele avuca sığmayan delişmen yapısıyla sabahlara kadar örgütleme çalışmaları yapmıştır. Demokratik alandaki çalışmaları sonucu birçok insanı hareketine kazandırmıştır.

Bu arada kendisiyle ilgilenen ve evlenmek isteyen bir erkek arkadaşına ise amacının evlenmek klasik bir aile kurmak olmadığını, devrimci olmak ve tüm yaşamını devrime adamak olduğunu, kendisinin de bunu yapabilecek ise sorun olmadığını, aksi taktirde mümkün olmadığını belirtip konuyu kapatmıştır. Ailesinin bu konuyla ilgili ne bir bilgisi ne de etkisi ve zorlaması olmamıştır. Nurten'in kendisinin ekonomik olarak büyük çabalar sarfettiği erkek kadeşi, bazı kesimlerin etkisiyle polis akademisine gittiğinde girmemesi için büyük çabalar harcamıştır. Kardeşinin eğitim sürecinde ise tüm görüşmelerinde onu uzaklaştırmak için iknaya çalışmıştır.

Nurten demokratik alandaki çalışmaları sonucunda 1990 yılında tutsak düşmüştür. Tutsaklık koşullarında da ailesinin Nurten’den bir şikayeti olmamıştır. Serbest kaldıktan sonra Nurten artık kararını vermiş, yolunu çizmişti. Mücadelenin insanı olacaktı. Ailesine konuyu anlattığında ve gideceğini söylediğinde bir çok ailede olduğu gibi bazı olumsuzluklarla karşılaşmış, doğru bildiğinden taviz vermeden hayata geçirmek için beklemeye başlamıştır. Akraba çevrelerinden bu olaylardan uzak durması için bazı maddi olanaklar dahi sunulmuştur. Lakin hiçbir değişiklik olmamıştı ve olmadı da. Gittiğinde omuzbaşındaki eksikliği hissedilmiş, yeri doldurulamamış, ailesi de mücadelenin demokratik alanına katılmıştır. Defalarca yaşadığı gözaltılar, cezaevi ve mücadele sürecinde ailesi hep yanında olmuş, onunla onlarla onur duymuştur.

Hiçbir zaman illegalite ilkelerini çiğnememiş, duygularını yenmiş, yeni ailesini sahiplenmiştir... Hareketinin ve halkının sorumluluğunu tam anlamıyla yaşadığı, mücadelenin kadını olduğu süreçte Nurten'le aile çevresinin en ufak bir görüşmesi, tartışması ve çatışması olmamıştır. İstanbul Kasımpaşa'da kuşatılıp direnerek şehit düştüğü gün, kendisinin hareketinin, halkının ve ailesinin onurunu savunmuştur. Ailesi adli tıp morgundan cenazesini almak için iki sefer gitmiş çeşitli engellerle karşılaşmıştır. Nedeni, Karacaahmet mezarlığına yoldaşlarının yanına gömülmek istenmesidir. Yetkililer hiçbir koşulda kabul etmemiş, kendileri kaçırarak gömmek istemiş, bunlar engellenince memleketine götürülüp defnedilmesi için aile zorlanmıştır. Ailesinin kararlı ve tavizsiz direnmesi sonucu Nurten yoldaşlarının yanına değil ama Karacaahmet Mezarlağına gömülmüş, cenaze töreni onuruna yakışır şekilde yapılmıştır.

 

***

 

Bir yoldaşı anlatıyor:

PARTİYE GÜVEN SOYUT DEĞİLDİR. NURTEN BUNU YAŞAMIYLA ÖĞRETİYOR

 

Mücadele insanı değiştiriyor, dönüştürüyor, geliştiriyor. Elbette bu gelişim düz bir hat izlemiyor. İnişler, çıkışlar, yalpalamalar, zaferler, yenilgiler savaşın olduğu kadar savaşçı olmanın da parçası.

Savaşçı olmanın, savaşçı kalabilmenin, sürekli gelişen, dönüşen olabilmenin tek bir kıstası var. Kişiliğimizde dönüşümler yaratmak, kazandığımız zaferler üzerinde yükselmek, yenilgilerde, yalpalamalarda ise boyun eğmemek. Her ikisinde de değerlerimizden, şehitlerimizden güç almak, Partiye güvenmek.

İşte Nurten bunu yaşamıyla gösterdi.

Yenilgi de yaşadı. Mahalli bir operasyonda gözaltına alındı. Tavrı eksikti. Düşmana yenilmişti. Yenilgiye teslim olmadı, boyun eğmedi. Asıl yenilgi ayağa kalkmamak, yenilenmemek, düzeni seçmekti. İşte o zaman düşüncelerini de düşmana teslim etmiş olacaktı. Öyleyse bu savaşta zaaflar değil, devrimci kişilik ve devrimci dönüşüm üstün gelmeliydi. Harekete, yoldaşlarına daha fazla yaslandı.

«Çıktığımda bizimkilerin bir konserine gitmiştim. Beni daha önce tanıyanlar kovdular. Buna çok üzülmüştüm. Ağlayarak eve döndüm. Önce kızdım insanlara. Ama daha sonra onlarla gurur duydum. İnsanlarımız hareketi, değerlerini koruyamayanları nasıl da dışlıyorlar."

İşte güven, bağlılık, sevgi, ısrar ve kararlılık Nurten'in bu düşüncelerinde daha somutlanıyor.

Nurten'in bu sözleri "Bana söylenenleri kaldıramadım", “Bana şöyle söylendi" vb diye düşünerek küskünleşip mücadeleyi, halk saflarını terk edenlerin ya da duraksayan, gerileyen, yalpalayanların tekrar tekrar düşünmesi gereken sözler.

Partiye güven soyut değildir. Parti insanlarını zor anda, düştüğünde elinden tutan, yol gösteren, yardımcı olan, gerektiğinde cezalandıran, uyaran ama değiştiren, dönüştürendir. Yeter ki, Nurten'in anlattığı güvene sahip olalım. Savaşmada kararlı olalım. O zaman önümüzde aşılmadık engel kalmayacaktır.

 

***

 

Aynı SDB içinde yer alan bir yoldaşı anlatıyor:

Nurten DEMİR (Ayşe): "Fedakar ve Duygulu Bir Savaşçı"

 

Nurten yoldaş Kadıköy Kültür Dayanışma Derneği’ne gidip geliyordu. Tartışmalara fazla katılmayan, çoğunlukla dinleyen birisiydi. KKDD kapatılınca Kartal'da Devrimci Sol Güçler'in toplandığı bir binaya gelmeye başladı. Ama bu süre içerisinde suskunluğunu atmış, konuşkan, yeni gelen insanlarla candan ilgilenen birisi olmuştu. Anadolu yakasının hemen her bölgesine gidip çalışma yapıyordu. '90 başlarında yapılan bir operasyonda gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Burjuva basında hakkında spekülatif haberler çıkmıştı. Çalışma yaptığı birçok bölgedeki insanlarımız bu haberlere inanmış, gıyabında Nurten'i yargılamıştı.

'92 başında kendisini silahlı birliklerde gördüğümde şaşırmıştım. Daha önce de birbirimizi tanıdığımızdan dolayı kendisi hakkında anlatılanları söyleyip benim de bunlara inandığımı, şimdi yanlış düşündüğümü sandığımı anlattığımda gülerek "Şubede olumsuz bir tavır sergiledim. Ama cezaevindeki yoldaşlarım benimle çok iyi ilgilendiler. Gittiğimde ruh halim çok kötüydü. Onların uğraşı sonucu tekrar kendi benliğimi buldum. Benim hakkımda olumsuz düşünmen doğal, çünkü Devrimci Sol insanına yaraşır bir tavır sergileyemedim.... Şu bir gerçek ki; özellikle cezaevi sürecinden sonra insanlarımızın tüm olumsuz yaklaşımlarına rağmen harekete olan güvenim hiç sarsılmadı. Tutuklanmadan önce güvenim zayıfmış, yenildim..." diye anlatmıştı. Hep Devrimci Harereketi sahiplenmelerini anlatıyordu.

Bir dönem hep üs’de kalıyordu. Tüm evin işini tek başına yapmak istedi. Müdahale ettiğimizde "Siz akşama kadar sokakta geziyorsunuz, oradan oraya dolaşıyor, yoruluyorsunuz. Oysa ben ne yapıyorum. Sadece kitap okuyor, gazete arşivi ve telefon rehberinden isim bakıyorum. Ev işlerini size bırakırsam ne yapacağım akşama kadar" der gülerdi. Faaliyetlerde yer alma istediğini sık sık belirtir, ama üssün kurumlaşmasının önemini de bilerek yaptıklarından yakınmazdı. Üs yaşamı ile ilgili kuralları denetler, sık sık yaptığımız eksiklikler konusunda bizi uyarırdı.

Sokak çalışmalarına başlayıp dışarı faaliyetlerde yer aldığında coşkuyla sevinmişti. Eylem yerlerine malzeme taşıma, notları taşıma görevleri kendisine verilmişti. Kendisinin ve bir yoldaşımızın bizimle randevusu vardı. O yoldaşımızla aynı bölgede randevulaştık ve kendisi özel bir araçla gelecekti. Genel kanı olan ve düşmanın en fazla kullandığı araba olan Renault ile gelmişti. Nurten yoldaş Renault’a dayanmış bekleyen yoldaşı hemen takip ya da bölgede sivil ekip kuşkusuna kapılarak uzun süre bakmış, daha sonra alternatif randevuya gelmişti. Araçlı yoldaş o alternatif randevuya kalmıştı. Nurten'le sokakta buluşup yürümeye başlayınca araçlı yoldaş yanımızdan geçti gitti. Nurten hemen beni uyararak "Bu adamı daha önceki randevu yerinde de gördüm. Reno marka bir aracın yanındaydı. Oldukça da dikkatliydi" diyerek aracı tarif etmeye ve plakasını söylemeye başladı. Her şeyde itinalı, dikkatliydi. Ama bu dikkat ve itina ne onun "pimpirikliğinden”, ne de polis fobisindendi. O hep Devrimci Harekete, yoldaşlarına bir zarar gelmemesi için böyle davranırdı.

Yoldaşlık ilişkisindeki titizliği hep öğretici, güven dolu, sevecendi. Eleştirilerinde acımasızdı. Bir yoldaşımız yaralanmıştı. Fazla önemli bir yara olmadığı halde günlerce başında uykusuz beklemiş, "git yat, biraz dinlen" dediğimizde bize kızmış, "Yarın gündüz uyurum, gece ihtiyaç olur" diyerek bizi susturmuştu.

Sokaktan evimizi de birlikte kaldığımız bir yoldaş "Gel Ayşe'ye bir oyun oynayalım. Ben içeri girip senin vurulduğunu, şehit düştüğünü söyleyeyim. Bakayım ne diyecek" demişti. O yoldaş kapıyı çalıp içeri girdi. Nurten yoldaşı oturma odasına götürdü. Televizyonun sesini biraz açtı. İçeri girerken girip saklandım. Nurten'e görünmeden saklanmıştım. Yoldaş konuştuğumuz gibi anlatınca Nurten yoldaş ağlamaya başladı. "Neden daha dikkatli olmadınız? Birbirinizi koruyamadınız mı?" diye kızıyordu. Erkek yoldaş üzüntülü ama aynı zamanda alaycı bir şekilde "Sulu gözlü, bu bir savaş, şehit de vereceğiz, tutsak da. Ağlayacaktın neden savaşa geldin. Evinde otursaydın ya" diye konuşunca "Ağlamam zayıflıktan değil, yoldaşlarıma olan sevgimden. Devrimciler hiç mi ağlamaz? Bu ağlamam düşmana olan kinimden ileri geliyor. Ama sen ağlamazsın, kafan hala feodal. Buraya gelmişsin ama bence boşuna..." Daha bir sürü şey sayıp döktü. Yoldaşın ruhsuzluğundan, güvensizliğinden, yoldaşlarını sevmeme vb. sayarak yerden yere vurdu. Bu arada beni içeri girer girmez gördüğünde önce afalladı, sonra ikimiz de gülünce bizi evin içinde bir güzel kovalamıştı. Sonra bizi odamızdan çağırıp tavrımızın eleştirisini yaparak böyle şeylerin şakasının bile hoş olmayacağını söyleyip, yoldaşlarımızın şehitliğiyle alay anlamına geldiğini anlattı. Nurten yoldaş bir yoldaşımızın burnu kanasa üzerine titrer, birisi biraz gözükmese "hasta mı?" diye sorardı. O, yoldaşlara olan sevgisinin abidesiydi.

 

Geri